Bu şarkı bir anda nereden aklıma geldi bilmiyorum, aslında internette bulacağımdan şüpheliydim ama yanılmışım. Zamanında hangi mantıkla bu plağı almışlar bilmiyorum ama ben bu şarkıyı dinleyip kendimi yerden yere vurduğumu ve salya sümük ağladığımı hatırlıyorum. Çok içime dokunurdu, ama dinlemekten de kendimi alamazdım. Bir de Küçük Kız vardı "Küçük kız, küçük kız söyle bana nerdeydin". Plağın başına oturup, sanki dünya başıma yıkılmış gibi ağlar dururdum. Kimse de demezdi "Aga sen napıyorsun?" çalışan anne babanın çocuğu olmanın bu tarz etkileri de oluyor işte:)
Dramın, depresyona yatkınlığın temelli böyle böyle atılıyor farkında olmadan.
Bir de Şeker Kız Candy vakası vardı tabi. Daha doğrusu Terry Grandchester. Aman allahım, benim ilk aşkım:) Candy'i zaten ayıla bayıla izlerdim, Candy sayesinde taşkınlıkların, biraz da erkek Fatma'lığın, şirret kuzen İlayza'yla ise ilk entrikaların, puştluk peşinde koşmanın temellerini attım.
Anthony benim için hep mıymıntının tekiydi, ama Candy hatrına izliyorduk sarı çiyanı. Öldü gitti de rahat nefes aldım. Neyin kafasıysa artık, çizgi filmde de olsa sevmediğim birinin başına gelen kötü bir olaydan zevk alabilir duruma gelmiştim:) Sonra sislerin arasından o çıkageldi. Terry Grandchester:)))))
İlk görüşte aşk bu olsa gerek:) Resmen salyalarım aka aka izlerdim Terry'i. Dik dik konuşmaları, sigarayı içişi, pervasız ve asi tavırları, o yürüyüş, rüzgarda savrulan saçlar( ki erkekte uzun saç kabusumdur), ince ruhlu romantik serserim benim:DDD Candy'e söver, içten içe delice kıskanırdım. Anthony'yi düşündükçe Terry'i kafasından çıkarmaya çalışır, zıtlaşır, her ne kadar deli gibi kıskansam da ekran başında bana saç baş yoldururdu. Terry nasıl reddedilebilirdi, bu kız mal olmalıydı. Benim için Anthony bir gram bal tadı almak için kilolarca keçiboynuzu yemek gibiydi. Terry ise mega boy Nutella kavanozu. Sonra yavaş yavaş yakınlaşmaya başladılar, işte yine o anlarda da beynimden vurulmuşa dönüyor, nemli gözlerle seyrediyordum hayatımın çizgi filmini. Hele de o meşhur öpüşme sahnesi ve Terry'min yanağında patlayan şamar. O an Candy'nin ağzını yüzünü kırmak istedim, hırstan yastıkları ısırdığımı hatırlıyorum. Kısacası Candy daha doğrusu Terry sayesinde bizim nesilde oluşan çizgi film karakterine aşık olma eğilimi ilerleyen yıllarda kendini kadınların efendi erkek yerine piç tercih etme eğilimine bıraktı. Şu anda kazık kadar olup da Terry Grandchester adını duyunca abovvvv çekebilecek bir sürü insan bulabilirim:)
Pek çoğumuzun çocukluğuna, ergenliğine damga vuran meşhur Kara Melek dizisine değinmezsek olmaz değil mi ama?
Boru değil bence Türk dizi tarihinde entrikalı, dolap çevirmeli diziler için miladtır kendisi. Seneler geçse de kendini izlettirir. Bu diziyle de dark side'a yönelmeler, efendime söyleyeyim bir femme fatale durumu, göz devirmeler, kafada dönen bin beş yüz tilki falan hayatımıza girdi. Sanem Çelik o dönemin minnak ergenleri de dahil olmak üzere erkek nüfusuna vurdu geçti. O vamp, zeki, şeytan Yasemin rolünden sonra Sanem Çelik'i Aliye dizisinde asla kabullenip, oturtamadım zaten.
Çocukluğumun daha doğrusu psikolojimin içine eden bunun gibi pek çok şeyden bahsedebilirim aslında. Misal Natalia Oreiro'lu Vahşi Güzel, Show Tv'nin meşhur kırmızı nokta kuşağı ( babaanne, dede uyuyunca tv'yi gizli gizli açar, zaplarken göreceğimi görürdüm:), Tuttu Frutti isimli efsane tv programı ( nam-ı diğer Çin Çin)...
Ama postu daha fazla uzatıp sıkmak istemem. Ne kadar psikolojimizin içine edecek tonlarca detay olsa da 80'lerin sonu,90'larda çocuk olmak candır. Ataridir, Sega'dır, kuru yemişçilerdeki janjanlı lacivert pakette Koko'dur, taso oynamaktır, Back Street Boys'tur, Güner Ümit'le Turnike izlemek, pazar akşamları Bizimkiler'e takılmak, Capri Sun'la önce hüpletip sonra gümletmek, Parliament Pazar Gecesi Sineması'dır. Tsubasa'dır, amerikan traşına tapmaktır, Sailor Moon, Beetle Juice'dur.